Liverpool maci ile ilgili bir yazi

penche.com'dan bir Besiktaslinin yazisi benim dusuncelerime tercuman oldu:

Utanmışlarmış...

Bugün bütün medya, ağız birliği etmişçesine, utanmaktan sözediyor.

Size ne oluyor? İster 10-0 yeneriz, ister 8-0 yeniliriz. Biz seviniriz, biz üzülürüz. Rahat bırakın bizi. Acımızı demlendirelim, kavgamızı edelim. Aşkımızı tazeliyelim.

Sınavda, 8 notunu "kendisi alan"; ama notu 3 olunca, "hocanın verdiğini" söyleyen sorumsuz talebe anlayışı vardır. Aynı o talebeler gibi, -ama mâsum olmayan- medyacılar da, 2 hafta önce "Liverpool''u yendik" diyordu. Bugün, "kahrettiler", "utanmazlar", "utandırdılar" vb. başlıkları attılar.

Dün maçtan sonra yorum yapan Mehmet Aslan, bugün "İkitelli''nin en bi utangaçı" E.Özkök''ün Hürriyet gastesinde ne yazmış diye baktım. Yazısını şöyle bitirmiş: "Shankly Gates... Liverpool’un kurucusu... O, "Futbol hayat memat meselesi değildir, ondan çok, çok daha önemlidir..." demişti. Önemli olan kaybederken ne kazandığımızdır"

Shankly Gates, Anfield''in kapılarından birinin adı. Bill Shankly''nin anısına, o isim verilmiş. Olmayan bir insanı, Liverpool FC kurucusu yapan utanmayacak. O gastenin sorumlusu, sahibi utanmayacak, Beşiktaş utanacak. Öyle mi? Hırsızlık mı yaptılar, elle gol mü attılar, kavga mı ettiler, yalandan yerlerde mi yuvarlandılar, rakibi mi sakatladılar? Niye utanacaklarmış ki.

Evet, üzüldük. Çokkkk üzüldük.

Ne yaptı bizim çocuklarımız? Bu sene bütün maçlarda yaptıkları gibi ileri top şişirdiler. Ankara maçından farklı mı oynadılar? Aynı topu oynadılar. Gelgelelim Liverpool, Ankara değildi. Bu fark, sonuca yansıdı. Yenilgi, hezimete dönüştü. (Benitez, 7-0 iken bastırın diye işaret yapıyordu, oturduğu yerden. Herkes Lucescu değil elbet. 3-0''dan sonra "Yana oynayın. Onların da ailesi, çocuğu var" desin.)

Ortalık, son haftada olduğu gibi, büzülmemiş torba misali beyânat fırtınasına tutulunca; Müslüm Gürses''i medya maymuna çeviren medyaya da söz hakkı doğdu. Doğal olarak.

Ama medya, söz hakkını kullanmakla yetinmedi. Bugün, adı Vatan olan gastenin spor sayfasında, Beşiktaşlı futbolcuların maçtan önce toplu olarak çektirdikleri fotoğraf vardı. Sayfanın üçte ikisini kaplıyordu neredeyse. Kocaman. Ve her bir futbolcumuzun gözünde bant vardı. Hani, kocaman çıplak kadın resmini basıp, sahtekârca memeuçlarına bant koyarlardı ya. Ondan. O günlerdeki gazeteleri göremediyseniz, tecavüz edilenlerin gözlerine konan bantları görmüşsünüzdür. İşte tam da ondan.

Gazeteciliğin alnına kara leke sürdüğünüz hergün için utansanıza. Kaptığınız köşelerinizden milletin beynini iğfal edip Türkçeyi iğdiş ederken, oradaki resminize bant koysanıza. tevelerde bu işi yaparken maske taksanıza. Takmazsınız. Bir de poz verirsiniz. Utanmazsınız çünkü. Utanmaktan söz etmeyin.

Irak "operasyonunda" kullanılacak "kilit silâhları", manşet yaparken utansanıza. Her silâhın resmini ve fiatını basarak, gastenizin ilk sayfasını silâh dergisine çevirdiğiniz için utansanıza.

Sağlık haberleriniz, ilâç reklâmı olduğu için; ekonomi haberleriniz holdinglerin basın bülteni olduğu için utansanıza.

Dış "haber"lerinizi, kaynak göstermeden, ABD medyasından tercüme ederek hırsızlıkla yaptığınız için, utansanıza. Hadi emeğe, fikre saygınız yok diyelim. Tercümeleri de doğru dürüst yapmadığınız için bile utanmıyorsunuz. Tercüme yapıyorum derken Türkçe cinayeti işliyorsunuz.

İran''a yapılacak saldırının ABD''ye kaça malolacağını tercüme ediyorsunuz da, kaç insan evlâdı ölecek merak etmiyorsunuz. Ama siz, Bağdat müzesinin yağmalanmasını da sorun etmeyen "utangaç" kişilersiniz. O müzedekiler de, İran''dakiler de, insanoğlunun tarihi. O eserler bizim, benim. Yağmalanmasından, yok edilmesinden acı duyuyorum; çocuklarımdan utanıyorum, emanetlerini koruyamadım diye. Ama hırsızlar, başka hırsızları ancak kıskanır, sizin gibi. Hırsızlığa toz kondurmazlar. "Benim hırsızım çok yaşasın" diyor haberleriniz. Sizin hırsızlarınız da yaşamasın, başkalarınınki de. Hele Beşiktaş''takiler hiç yaşamasın.

Siz ne utanmaz, iki yüzlülersiniz.

Ahmet Çakar''ı Cem Papila''yı Ali Şen''i, bağrınıza basıp maaş verdiğiniz için utanmak aklınıza gelmez.

Futbolcu dövenlerin, onlara "yamyam" diyenlerin, futbolun sportmenlik özelliğini öldürenlerin kapısında kul olurken neden utanmıyorsunuz?

Futbol adamı olmaları, ülkemizde misafir olmaları bir yana; sıradan bir insana "çeribaşı", "kasap", "kürdanlı arap", "zenci", "kazık" derken hiç utanmamıştınız.

Ar damarı kalmamış medyacılar sizi. Defolun siyah ve beyaz renklerden.


NOT: Geçen maçtan sonra, "Yendik" dediklerinde yazacaktım bunları. "Beyler, size ne oluyor? Biz yendik. Siz Fatih Terim''in takımının Norveç maçından sonra böbürlenin, hiçbir katkınız olmadan. Ya da -ki;daha kuvvetle muhtemeldir- daha dün karşısında konuşurken kekelediğiniz FT için urgan yağlayın. Ne yaparsanız yapın ama Beşiktaş''ımdan söz ederken "biz" demeyin." diyecektim. Fakat o kadar çok şey yaşadık ki... Medyacılara sıra gelmedi.

Comments

Kayaoğlu 29 said…
Kollege, bu yazi mac yazisi degil. Baslik ile yazi birbirinden bagimsiz. Yazi tamamen bizim basinin serefsizligiyle ilgili, cok da dogru bir yazi.
Ahmet C. Toker said…
Soyle bakiyorum ben olaya. 8-0lik macla ilgili zaten ne yazilabilir ki? En fazla uzulunur, sonra oturulur dusunulur nedenler bulunur cozumler araniir, ama Ibrahim Toraman'in attirdigi gol gibi bir golun oldugu mac ile ilgili mac yazisi yazilmaz...
siyahbeyaz said…
oglum,
biz futbol yorumcusu olmayal�m,bas�n kalitesiz olabilir,resit olmayan cocuklar gibi besiktas tak�m�na bant yap�st�rabilirler.yuz k�zart�c� suc gibi gosterebilirler.geri kalm�s ulkelerde bunlar normal olmal�buna haz�rl�kl� olamam�z laz�m.senin ulken bu,bunda ne e.ozkok ve ne digerleri suclu,o adam para kazan�yor ve onun felsefesi gunluk, benden sonras� tufan diyor bu size kalm�s gelecekte tav�rlar�n�z� onun yak�nlar� ile aran�zda halledin karar sizin.
yak�n cografyam�zdaki problemlerimizi futbole endekslersek,onlar�n yorumlar�n� futbol ile cozmeye cal�s�rsak bizim onlardan fark�m�z nedir.*
biliyuorsun ben futbol fan� bir insand�m ama tenis federasyonu baskan� olduktan sonra son 15 senedir ulke dertlerini cok kexsin
cicgiler ile futbolden ay�rd�m.sende ay�r.ulke dertlerini futbol ile ayn� paralelde dusunursek,bu iki yuzlu utanmazlardan fark�m�z nedir?dusunmeliyiz.hayat seni eger iyi isler yaparsan yukseltir.bundan gurur duyars�n,hatalar �nsanlar� hemen asag�ya al�r.hata sende ise kabullenmek bir erdemdir.feryat ise zaaft�r.
besiktas gibi bir kulubun babas� taRAFINDAN B�R OYUNCAK VER�M�S K�S� taraf�ndan idare edilmesini ben kabul edemiyorum,sen nas�l kabulleniyorsun anlayam�torum.besiktas bunlar� haketmedi.bu insan bessiktas� tas�yam�yor,ekibi ikede tas�yam�tor.kendi beceriksizligi ve egosuna gore bir yonetim kurdubunun alt�nda eziliyor ve bizleride eziyyor.nas�l fark�nda degilsiniz.BJK SADECE FUTBOL KULUBU DEG�LD�R.geri zekal� ve sadece sporun futbol oldugunu sanan basr�s�z ve gabi insan�n bjk ne duruma getirdigini lutfen anlay�n.
oglum ,
ben gencligimde turk milli tak�m�n�nda bu sko�rlar� cok buyuttugumuz antronerlerlede myasad�m,onlar imparator oldu.
hayat sadece futbol degil bu guzel spor senin kelimenle malesef DALLAMALAR elinde.gercekci ol ve besiktasl� ol.sen ve bes�ktasl�lar bu gabi menfaatci idareye mahkum degildir ve olmamal�d�r.hepimize gecmis olsun bir daha bu olay� yasam�yal�m.
sadi
Umut Ozek said…
Adnan Bostancioglu'nun NTVSpor.net'deki yazisindan:

1. Yıldırım Demirören, Beşiktaş üzerindeki egemenliğini, bugün 'tek adam' olma pozisyonunu, camianın mutabakatı ve rızası ile değil, kulübü şahsına borçlandırarak sağlamıştır. Bu, Beşiktaş'a kurulmuş bir tuzaktır. Gelinen noktada, bu tuzağa göz yuman herkesin, en başta da diğer yöneticilerin payı vardır. Beşiktaş bugün başkanı tarafından rehin alınmış bir takımdır.

2. Demirören yönetimi, Serdar Bilgili ile başlayan Beşiktaş değerlerini yok sayma tavrını benimsemiş, dahası alay konusu olacak kadar ileri götürmüştür. Yani? "Temiz kalalım, bırakın şampiyon olmayalım" tavrı, yerini hızla "her ne pahasına olursa olsun, nasıl elde edilirse edilsin şampiyon olalım"a bırakmıştır. Nitekim bunun bir sonucu olarak, Sinan Engin gibi geçmişinde kuşkulu izler bulunan bir şahıs takımın menajerliğine getirilmiştir.

3. Memleketin toplumsal hayatında yaşanan dejenerasyonun da bir yansıması olarak, sözünü ettiğimiz "başarıya tapınma" saplantısı, maalesef özellikle yeni kuşak taraftar gruplarına da sirayet etmiş, Demirören yönetiminin tepki görmesi gereken uygulamaları bir kısım taraftardan destek almıştır. Beşiktaş'ın en büyük manevi kayıplarından biri de bu olmuştur.

4. Demirören yönetimi, bir an önce başarı takıntısı ile çağdaş futbolun gereklerinden her gün biraz daha uzaklaşmıştır. Her yıl, hangi ihtiyaçtan yola çıkılarak alındığı belli olmayan futbolcularla yeni bir takım kurulmuş, o takım bir yıl sonra dağıtılmış, yerine tıpkı bir yıl önce yapıldığı gibi, sadece "çok önemli transferler yaptık" havası yaratacak hamlelerle yeni bir takım kurulmuştur. Bu esnada, Beşiktaş'ta teknik direktörlük mevkii değirmene dönmüş, bir yabancı, bir yerli, bir "uluslararası usta", bir "camianın çocuğu" derken takım serseme çevrilmiştir.

5. Başarısızlık karşısında, Demirören yönetimi yapılan hataların üstünü örtmek için hep dış etkenleri öne çıkartmış, kimi zaman hakemleri kimi zaman federasyonu suçlamıştır. Elbette, alınan bazı sonuçlarda bu faktörlerin etkisi olmuştur ama herşeyi bunlara bağlamanın manasızlığı da ortadadır. Daha fenası, Beşiktaş yönetimi –özellikle menajer vasıtasıyla- kendi futbolcularını suçlamayı bir alışkanlık haline getirmiştir. Son dönemde, sürekli olarak Ocak ayındaki ara transferde sorunların çözüleceği söylenmektedir. Bunun, "bugüne kadar yaptığımız hataları sürdürmek konusunda kararlıyız, yine eldekileri yok pahasına satıp yeni belirsizliklere yelken açacağız, har vurup harman savuracağız" demekten başka bir anlamı yoktur.
thuan said…
see this
http://honda-portal.com/honda-videos.php?video_id=213
Umut Ozek said…
Merakla beklenen yonetim kurulu toplantimiz sona erdi ve muhalefetle karsilasan her iktidar gibi basarisizlik 'bizi bolmeye calisanlara' maledildi.

Yildirim Demiroren'in paha bicilmez meziyetlerine 'paranoya' da eklendi.

Cumleten hayirli ugurlu olsun.
Anonymous said…
Kimbilir kacinci yazip silisim bu, bir turlu yetmiyor kelimeler hissettiklerimi anlatmaya... Ama ozetle 11. hafta ve ben ligden nefret ediyorum artik.

Bir arkadasima anlatmistim,
"Hani gercekten sevdigin bir sevgilin vardir, ama araniz bozuktur. Ona sicak davranmak gelmez icinden, onun aramasini beklersin, ama icten ice cok seviyorsundur da... Onu dusundukce icinde garip bir his olur... Iste Besiktas'a karsi aynen bunlari hissediyorum. Arada bir kendimi "Haaydi Bastır Beşiktaaş, Öölümüne Beşiktaaş, Seevdik Gönül Verdik Heer Maçına Geldik Haaydi Bastır Beşiktaaş Be-şik-taş oooooo...." diye mirildanirken yakaliyorum. Sonra da takimin gidisati aklima geliyor, moralim bozuluyor."

Popular posts from this blog

Balik Hafizali Millet ve Onun Oyunbaz Yöneticileri

Brain in love...

Joy of rediscovering a Bob Dylan discovery